22 Aralık 2013 Pazar

Mesnevi'den:Kuyruğu Dik Farenin Hikayesi...



Ormanda bir fare varmış.
Havalı kibirli her an bir hayvana musallat olan kuyruğu dik bir fareymiş
Kuşların yuvasına pislemediği gün maymunun kuyruğunu ısırır, tavşanı korkutmadığı gün tilkinin başını şişirirmiş.

Orman hayvanları illallah etmişler fare nin elinden.Sonunda hayvanlar aralarında bir heyet kurup aslanı ziyarete gitmişler.Ormanın kralı o olduğu için bir çare bulacağından eminmişler.

Bütün hayvanları toplamış aslan. Yaşlı kaplumbağayı dinlemişler ilk önce
sonra zürafayı ve diğerlerini hatta başka fareleride.

Sözü en son kedi alarak zaten ezeli düşman olduklarını bu işi halledeceğini söylemiş.Göğsünü gererek görev aşkıyla yola koyulmuş

Sonunda fareyi bulmuş. Fare bir ağacın altında planlar kurmakla meşkulmuş.Kovalamaca başlamış.O köşe senin bu köşe benim derken düz bir ovaya gelmişler.Fare uzaktaki ineği farkederek onun yanına koşmaya başlamış.Bir yandanda dur sen bir kurtulayım neler yapacağım sana. Diye söyleniyormuş.

Nihayet ineğin yanına ulaşmış.Yalvarmış beni sakla diye, inek kararlı bir vaziyette senden az çekmedim git başımdan demiş.Fare türlü diller dökerek
ben ettim sen eyleme bak şu kediden kurtulduğumda nasıl akıllı bir fare olucam bir bilsen...Hem bir düşünsene asırlar sonra bizi anlatacak kitaplar
kuyruğu dik fare ile inek diye ısrarlarını sürdürmüş.
Peki peki uzatma demiş inek.

Ve fare nin üstüne 'şey etmiş' Kedi Ovaya geldiğinde perişan bir haldeymiş ineği görmüş ve ona doğru yürümüş belkide inek fareyi buralarda görmüştür diye düşünmüş.Ama soru sormasına gerek kalmamış.

Manzara şöylemiş;

Dümdüz bir ova, bir inek,ineğin hemen arkasında taze 'şey' kümesi,
onun içinde dik bir kuyruk.
Kedi tuttuğu gibi çekmiş çıkarmış fareyi oracıkta parçalamış.

Hazreti Mevlana bu hikayeden 3 şey anlamak lazım demiş.

1) Sana her 'şey' atan senin düşmanın değildir.

2) Seni 'şey'den çıkaran herkes dostun değildir.

3)Bu kadar 'şey'in içinde kuyruğu dik gezmenin alemi ne?

21 Aralık 2013 Cumartesi

Kuşlar ve Avcılar


Kuşlara iki soru soruldu
Tam kurtulacakken vurulan mısın?
Tam vurulacakken kurtulan mısın?
Kuşlar bu soruları bilmeden uçtu. ….
İki kere ölür kuşlar
Bir kurtulurken vurulunca
Bir de vurulurken kurtulunca…

Özdemir Asaf

Yaşlı Adam ve beyaz atının hikayesi

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. ”Sadece at kayıp” deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler. Babalık demişler, Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var!

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler.

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. ”O kadar acele etmeyin, Oğlum bacağını kırdı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.”

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer!”

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.” (Lao Tzu)

Gönül Calab’ın Tahtı


Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise

Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise

Gönül Calab’ın tahtı, Calap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayruga da onu san
Dört kitabın manası budur eğer var ise

Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise
Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise

Dem-be-dem : Zaman zaman
Münevver : Bilgili, aydın
Calap : ALLAH
Pir koca : İhtiyar
Bedbaht : Talihsiz
Sin : Mezar
Sırat : Cennet yolu
Didar : Allaha kavusma, hakkın yüzü
Ayruk : Başkası
Sanmak : istemek